27 Mart 2010 Cumartesi

Yazıyorum da Noluyo-50


*50 sıra numaralı yazımdan herkese merhaba.

*şu ana kadar bir allahın kulu da '' sana da merhaba'' demedi.

*türkçe dersinden quiz olması. hafif bir çelişki kokusu sezdim.

*ya leydi gaga'ya bir ara erkek diyorlardı. o erkekse kadir inanır ne yav ??

*şu hayatta bütün enerjimi alıp götüren hadise;
bembeyaz karın üzerinde dumanı tüten balgam !

*eve ayakkabıyla girme kültürünün doğuşu:
ayakları kokanlar ve çorabı delik olanlar odası (akçdoo)'nın olağan genel toplantısında biri çıkar ve der ki:''ya böyile olmayacak, ayakkabıyla dalak biz eve''.

*şu hayatta en çok ''ve'' kelimesine acırım. bir kısaltmada falan baş harfini kimse s.klemiyor affedersiniz. bakın acıdığım halde, sistem böyle diye ben de s.klemedim az önce. (bknz;yukarıya)

*iki duygu bir arada;
pazardan ucuza alınan adidas aşofmanın verdiği mutluluk, ama eve gelince aslında adidas değil de, aşofmanda aolidas yazdığını farketmenin verdiği hüzün.

*her seferinde arayıp bir şeyler kakalamaya çalışan telefon aramalarında, kısa kesip 'ilgilenmiyorum' diyeceğim diye. off. cümleye öyle bir başladım ki, sonunu getiremedim. baştan alıyorum. hani telefonla arayıp bir şey tanıtıp, satmaya falan çalışanlar var ya. onlara her seferinde hayır diyecem umuduyla telefonu açıyorum ama her seferinde sonuna kadar kapatamıyorum telefonu diyecektim. aslında çok da entırasan bir şey değilmiş. hatta sissokko sınıfına bile girer. boşu boşuna yazdım. öyle girince güzel bir şey çıkar sanmıştım. neyse bunu okumamış sayın.

*zihnimin en berrak zamanından ''hakan eratik'' isminin zihnime kazınması ne kötü bir durum yahu. sabah kalkmışım beyin en verimli haliylen(%30'a denk geliyor ben de en verimli hal) çalışsın,durakta gördüğüm tuba büyüküstüne bakarken, allta yazan hakan eratik ismi, gel yapış benim hafızaya. o günkü bütün hafıza kotamı doldurdu bu isim. bari bulmaca çözümünün yoğun olduğu yerlerde takılam da, ''resmimdeki ünlü'' de bu ünlü çıkarsa cevap veririm hemen. havam olur en azından.

*kalgon. sen neden yeni reklam çekiyorsun ki ? her reklamın bir öncekinin aynısı.

*sonradan bulunca sevinirim diyerekten, pantolonumun cebinde bilerek para unutmuştum. sonra buldum evet, ama nedense sevinç yerine kendime bir öfke vardı. unuta unuta 5 yeni kuruş unutmuşum yav. yeni kuruşun kalktığına mı yanam, yoksa yeni kuruşun önündeki 5 rakamına mı ? bilemedim.

*kendimi çok sosyal biriymişim gibi lanse etmek için biletiksin i-meyil bültenlerine abone oldum. ama şu ana kadar gelen tüm meyillere seç, seçilenleri sil eylemini uyguladım.

*o değil de bir ajanslan falan anlaşacağım. yazdıklarıma yorum falan yapsınlar bolcana. belkim o zaman birilerinin tikkatini çekerim. amatör amatör nereye kadar yahu. bir pornografik sitede, amatör kategorisinde kendimlen karşılaşacağım diye çok korkuyorum vallağ.

*hep karda eldiveni olmadan kar topu oynayan çocuktan korkmuşumdur. bu yaşımda da öyle biri görsem yolumu değiştirim. şimdi kar topu neyim atar, cevap da veremem. tırsıyorum hem de çok.

*nice 50. yazının sonunda görüşmek dileği ilen. bu hafta da di end.

20 Mart 2010 Cumartesi

Yazıyorum da Noluyo-49-Mini Hikaye


yer:iett otobüsü
zaman:2000′li yılların başının ortası(2005-6′ya denk geliyor bu tanım)
bana doğru yaklaşıyordu yıllardır görmediğim ilkokul arkadaşım. onu göremediğim süre olan yıllara bu
tipik bir ümraniyeli ilkokul arkadaşının olası geleceği
tipik bir ümraniyeli ilkokul arkadaşının olası geleceği

otobüs yolculuğunu da eklemek için elimden geleni yaptım lakin ”vaytt serkan nağğber yavvv” sözüyle pek başarılı olamadığımı anladım. bu şahsın ismini belleğimden çıkaranı yıllar olmuştu sanırım. hatırlamak için kendime tanıdığım 5 saniye sonrasında ” iyi kanka sen nasılsın” diyebildim. bu sınırlı hafızamdan ötürü nice kanka edinmiştim ya zaten. ismini hatırlayamadığım her erkek bireye yapıştırıyordum ”kanka”yı.
tipik bir ümraniyeli ilkokul arkadaşının bütün vasıfları vardı bu ‘kanka’mda. karı kız düşkünlüğü, ağır abilik, ona buna laf atmacalar vs. yalandan muhabbetlere başlamıştık. bu muhabbet sırasında bana bir itirafta bulundu bu kankam:”olum lağn aslında sen iyi kaleci değildin he, kaleye geç diye çok iyi kaleciymişsin gibi davranıyorduk sana”. yıllarca 5 f sınıfının kalesini bir rüştü edasıyla koruyan ben, yıllar sonra bu acı gerçekle bir iett otobüsünde karşılaşmıştım. devam eden yalandan muhabbetimiz sırasında açılan benim öğrenci evinde kalmam kankamın oldukça iştahını kabartmıştı:” oğğğlum lan ne karı kız atmışsınızdır siz eve değil mi??”.
***
6-7 erkek ve sap özelliğini taşıyan arkadaş gurubumla okul çıkışı ”gel oğlum ev boş işte takılırız” nidalarıyla ikna edilmeye çalışıyordum. ama cüzdanımdaki 5 milyon lira( tamamiyle gıcır gıcırdı, en yeni parayı nedense en son harcamaya çalışırdım) buna pek olanak sağlamıyordu. tek kaçış yol mutaassıp bir aile yapısına bürünüp ‘babam kızar’ bahenesine sığındım. aradan kısa saçlı, kızıl sakallı benden azıcık uzun olanı ”arağğ izin al” dedi ve benim tek bahanem eriyip gitmişti.
eve varıştan sonra cebimdeki 5 milyondan daha büyük bir sorunsalla karşılaşacağımı tahmin etmemiştim. kokan çoraplarım burada da yakamı bırakmamıştı. nasıl bir ayak yapısı mevcutsa hep kokuyordu lanet şeyler. bir ayağımı diğerinin üzerine koyarak, en azından birinden gelen kokuyu engellemeyi başarmıştım. ama yüzde 50lik bir düşüş bile ayaklarımın ”buram buram kokma” vasfını engellemiyordu. en sonunda benden biraz kısa, bu ortamı benden 1 kez daha fazla yaşamış olanın bize verdiği ” lan s.kicem hee, kimin ayakları kokuyoo” demeci sonrası, herkes kendi ayaklarını koklamaya başlamıştı. ben de sanki kokuyu yeni almış gibi davranıp ” aa benimki sanırım, banyo ne tarafta” sorusuyla bu puroplemi çözmüştüm.
bu sorunu çözmemin verdiği sukuneti yaşayamadan ortaya atılan ”para çıkın bir şeyler alak” söylemi, değişen gündemimi tekrar cebimdeki paraya çevirmişti. ancak evin sahibi olan zat-ı muhterem ”tamam ben alırım, siz bana sonra verirsiniz” önerisiylen derin bir ”oooohh” çekmiştim. alışverişten sonraki para toplama sırasında elim cebimde para arar vaziyette, ne kadar eksik var sorusunu arda ardına sorarak, zaman kazanmış ve o sırada para toplanmıştı.
bu şekilde paşlayan ve 1 gecelik planlanan ev maceram, tamam bu gece de kalam, iyi bari bu gece de kalam şeklinde devam etti ve en sonunda ben hep burada kalam o zaman, evde uzak okula zaten şeklinde 2 seneyi buldu. ve bu 2 sene boyuncaki taramalarımda karı ve kız unsuru içeren pek bir şey mevcut değildi. dönüp kankama baktım, hayır cevabını verdiğimde gelecek tepkiyi çok iyi biliyordum.’ben olsam var ya’ şeklinde başlayıp giden cümleler. ve cevabımı verdım: ”olum karı kız atmayı bırak, haftada 3-4 gün seks partileri yapıyorduk”.

11 Mart 2010 Perşembe

Yazıyorum da Noluyo-48


*ve ilk kez selam vererek başlayacağım yazıma hoş geldiniz.

*merhaba.

*adana demirspor'a sempatim olduğundan onun atkısını takıp kendimi sokaklara atmışlığım mevcut. ve çoğu kez adanalı mısın sorusuna maruz kalıyorum. eyy bu soruyu bana soran insan oğulları. hiç uzun burunlu beyaz tenli bir adanalı olur mu yahu ?

*büyük ödülü kazanırsanız napacaksınız ?

eğitimim için kullanacağım. şeklinde cevap veren insan. senin kadar yer yüzünde samimiyetsiz biri varsa o da arkadaşının yanında kulaklıkla müzik dinleyen tiptir. onlar bir sen iki. hatta biraz daha kasarsan ilk sıraya oturursun. 500 bin liralık eğitim mi olur lan ? bu ülkede kredi ve yurtlar kurumunun verdiği krediyle geçinen nice evlat var. insaf be.

*o değil de yıllarca bilirkişi nasıl bir şey diye merak edip dururdum. bildiğin insanmış onlarda aslında. ve ben aslında yıllardır bir bilirkişi tanıyormuşum: dayım.

*bence devlet her dairesine normal vatandaş görünümde herşeyi bilen adamlar yerleştiriyor. ben şüphelenmeye başladım o adamlardan. tam birine bir şey soracağım, hemen atlıyor normal vatandaş görünümündeki bu zat:'' o evrakları al,kapıda fotokopici var. orada 3 adet çektir, 4. kata çık,hallederler orada işini.''.

*'' sen güzel yazıyorsun, ben biliyom. yazıyorum da napıyorsun var ya, ben biliyom onu. hoca bir ödev verdi,sen yazsana abi'' diyen insan, çek git lağğğğğn hayatımdan. yazıyorum da napıyormuşum.

*banka,fatura ve bu gibi sistemlerde kuyrukta beklerken önümdeki şahısların her birinin işlemleri uzun uzun sürerken, benim işlemimin sadece 2 dakika sürmesi bu hayatta ne kadar değersiz olduğum hissiyatına kapıldırtıyor beni. 

*hepiniz veya çoğunuz 3g kullanıyor. ama kaçınız açılımını biliyor ki bunun ? belki açılımı 3 gayler. ne biliyim bunun gibi bir şey belki. açılımını bilmediğin şeyi kullanmayacaksınız. büyüklerimiz böyle öğretmedi ama ben küçüklerime böyle öğreteceğim.

*şu yeryüzünde insanların göbek deliğinden çıkan kazak parçaçıklarıyla kaç fakire kazak dikilirdi be.

*yine şu yeryüzündeki en büyük hayal kırıklığım, gömleğimi iliklerkene son düğmeye geldiğimde onu iliştirecek bir delik bulamamdır. bu aslında bir işte baştan yanlış yaparsan sonunda da yanlış olur durumuna verilebilecek en güzel örnektir. hatta ben bu durum üzerinde biraz daha düşüneyim, belki bir atasözü falan icat ederim he ?

*ünlü düşünür nihat doğan bir koyunun gözlerine bakarak onun yerli mi yoksa gevur mu olduğunu anlayabiliyormuş. yaşasın nihatdoğanizm ! ayrıca hepimiz nihat doğanız değil mi ? yes orayt menn !!

*yazılacaklar notlarına baktım da yüzde çoğu otobüssel gözlemler. haftanın 5 günü iett'de yaşadığımdan ötürü olsa gerek. o yazıları en iyisi ileride yazacağım ''iett'de 40 gün'' adlı kitabıma saklayayım.

*zaman kavramına şüpheyle baktığım anlar;
-şifonu çektikten sonra tekrar dolması
-ketilın atması 
geçmiyor yahu şu iki olayda zaman.

*sen koskoca mikros ol, sonra kardeşim senin logonu peyintte çizsin. ben olsam mikrosluğumdan utanırdım.

*buradan küp şeker üreticileri birliğine(kşüb) sesleniyorum. nolur şu şeker ebatlarını aynı yapın. sabit bardakta eve yeni bir şeker alındığında kaç şeker atacağımı bulana kadar eve yeni bir küp şeker paketi alınıyor. yok yav. ben buradan annemle babama(ab) sesleniyorum, nolur aynı şekeri alın siz de yahu.

*50. yazımda lüküs bir mekanda parti vermeyi düşünüyorum. 

*ünlü düşünürlerimizden özlü sözler;
dün dündür bugünde bugün. murat boz 2010.

*bir ünlü düşünürün bir günü;
yav bugün hangi ünlüyü düşünsem ki acaba. buldum ! bugün ajda pekkanı düşüneyim.

*ünsüz düşünemez aysberg de der ki; 
haftaya görüşürük

8 Mart 2010 Pazartesi

Yazıyorum da Noluyo-47


*yeteneksize çıkan veletleri görüyorum da o yaşlardaki kendim geliyor akılıma, ben o yaşlarda halan amcalara pipi göstermeklen meşguldum yav.

*yine selamsız sabahsız daldım sanırım. merhaba. 

*şu hayatta bir kuaförün ismi hayri ise ekistradan erkek kuaförü diye belirtmesine gerek yok. isim açıkca bağırıyor ben erkek berberiyim diye. 

*o değil de bir insan hem tipen hem de oyun anlayışı olarak güiza'ya benzer mi yahu ? ben benziyorum. en sonunda ben de bir halı saha maçında ağlayacağım ama anlamaz ki bizim öküzler.yalnız, şimdi o öküzlerden biri bu yazıyı okuyacak olursa, ağlamaya fırsat bulabileceğim bir halı saha maçı da olamayacak ya. neyse. ( olum okursanız şakacıktan öküz dedim he. )

*herhalde futbolcu olsam, son 5 dakika oyuna girmek için topun dışarısını çıkmasını bekleyip, topun 5-6 dakika boyunca dışarı çıkmadan maçın bittiği futbolcu olurdum. 

*geçen hafta fitbolla ilgili yazı yazdık diye hiç bir bayan okuyucudan yorum alamadım ve hala fitbolla ilgili şeyler yazıyorum. bayan okuyucu kaybetmemek lazım.sevgili bayan okuyucular, bakın sevimli olsun diye fitbol bilem dedim. tamam tamam sustum.

*hiç bir maç oynanılmadan kazanılmadığı gibi, hiç bir sınavda girilmeden geçilmiyormuş. ben bunu öğrendim şu kahpe hayatta. hasstir. yine futbolla ilgili oldu bu yazı. ağızımdan kaçti vallaha.

*Olası 3. sayfa haberleri;
evde kimse yokken vcd'de porno izleyen genç, o sıra elektiriklerin kesilip cd'nin vcd içinde kalması neticesinde kalp kirizi geçirip hayata gözlerini yumdu.

*şu boş boş dikilen tipler var ya gün boyunca, ben onlara acayip gıcığım. bir gün yanlarına gidip ''ne dikiliyorsunuz lan y.rrak kafalılar'' demek istiyorum. ama dayak yeme olasaılığım oldukça yüksek olduğundan hep içimde kalıyor. eğer benle aynı hissiyatları taşıyanlar varsa, şöyle 15-20 kişi olursak bir şey yapamazlar.

*bir kitabı okuyunca ''aslında benim de aklıma gelirmiş lan bu hikaye'' diyorum. ama nedense hiç bir hikaye gelmedi şu güne kadar akılcığıma. 

*bir erkek için mersedes mi, beveme mi sorusu, anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı daha çok sorusuyla eş değer.he bir de ancelina mı, cenifir sorusu var. aslında her sorunun cevabı belli de, diğer şıkka da bir gün iş düşer diye politik cevap vermek zorunda kalıyoruz.

*geçen 3 adet çarşaflı bayan gördüm. ikisinin sadece gözleri, diğerininse ayrıyeten burnu da görüküyordu. sanırsam o kıdemliydi. eğer tüm suratı görüken bir çarşaflı görürseniz onun da hero kıdeminde olması lazım diye düşünüyorum.

*şu yeryüzünde hoşlanılan kızın sana abi demesinden beteri, seni feysbukta erkek kardeş olarak kaydetmesi olsa gerek.

*soru sorulmaya müsait bir insan tipi var ise şayet, sanırım o tip, benim tipime benziyor. 

*dikkat iğrenç espiri;

annemler ikeyadan katlanır sandalye almışlar,bana bile katlanıyor. ehe ehe.

*tamam tehlike anı geçmiştir, yazının başına dönebilirsiniz.

*ya bir de yazılar elimde olmayan sebeplerden ötürü geçikiyor. yazıları yazmakta değil de fırına vermekte sorun yaşıyorum. en geç pazartesileri fırına vermiş olurum ama.

*daha yazacaktım lakin yukardaki cümle final cümlesi gibi oldu. neysem o zaman haftaya bir gün görüşürük artık.

*yine ben. gitmiştim ama geri geldim. en geç pazartesi demişim ama gün salı olmuş. neyse yine gittim ben.

1 Mart 2010 Pazartesi

Yazıyorum da Noluyo-46-Mini Hikaye


büyük maç en nihayetinde gelip çatmştı.

beni maçtan önce hangi taktik anlayışıyla sahaya çıkacağımdan çok hangi tarz kıyafetlen sahaya çıksam telaşesi sarmıştı. gardırobumu açıp şöyle bir baktım. aşafman tarzı bir şeyler aradı gözüm ilk başta. ama o zaman sanki yataktan kalkmış da maça gelmişim izlenimi olabilirdi. vazgeçtim. takım elbise de karar kıldım.düğünlerde giyinmek üzere sakladığım takım bana bakıyordu. başka şansım yoktu onu giymeye karar verdim.

maçtan önce soyunma odasına girerken futbolcusundan,yardımcı antrenörüne kadar herkes altlı üslü takım barselona aşafmanlarını giymişlerdi. bir ben bayramlıkları çekmiş, etrafta dolaşıyordum. o sıra etrafta bir türk olsa elimi öpmekten kendini alıkoyamazdı. yardımcı antrenör ile göz göze geldik:''bana neden vermediniz lağn bunlardan'' dedim ama adam ispanyol olduğundan anlamadığı dediklerimi.gülüştük karşılıklı. ama benimki yapmacık bir gülüştü,içim kan ağlıyordu oysa. dua ettim rakip takımın teknik direktörü de benim gibi giyinmiş olsun diye. ama maç sırasında görecektim ki, bayramlıkları giyip gelen tek kişi bendim.

soyunma odasına girince herkes üstünü değitirip formalarını giyiyorlardı. hepisinın cıplak vucütları olabildiğince kalın ve kaslıydı. benim üstümde gömlek ceket olmasına rağmen onların cıplak vucudü benim vucüdün eline veriyordu. o sırada messiye kaydı gözlerim. bi onun eline veriyordum vucüt konusunda. gittim yanına kafasını okşadım. babacan bir tavırla ''goçum benim'' dedim. pis pis baktı bana. sonra '' ben senin teknik direktörürüm lağnn, istersem seni oynatmam bugün'' dedim. ama dediklerim türkçe olduğundan ne yazik ki o da anlamadı beni.

santra ile mücadele başlamıştı. şampiyon olmak istiyorsak kendi evimizde real madrid'i mutlak süretle 2 farklı yenmek zorundaydık. sahaya çıkınca şöyle bir atmosfere baktım. oradaki 80 bin kişiyi yanyana koysak armut gibi belli ederdi bu takım elbise beni. bu salak takımı giydiğim yetmezmiş gibi bir de tıraş olmasaydım keşke. armut gibi belli olmama armutlar katmıştı bu tıraş. takım bastırıyor, gol kaçırıyor,kalemizde tehlikele görüyoruz ama benim aklım kıyafetimde. maç sonrası bu lanet takımla röportaj verme fikri beni benden alıyordu resmen. neyseki 15. dakikadan sonra kendimi maça verebilmiştim.

hep soğukkanlı bir antrenör olmak istemişimdir. goller kaçar,gol yenir ama o antrenörün mimiklerinde en ufak bir değişme olmaz. posizyondan sonra iki el kol işareti yapar, durumu bağlardı. işte benim de bu imajı yaratmam için büyük fırsattı bu maç. aslında düşündüm de takım elbise de bu konseptte uyuyordu. suratıma salakça bir gülümseme geldi. ama o sırada kameranın bana zoom yaptığını nereden bilebilirdim ? 

ve en nihayetinde ilk yarı golsüz eşitlikle bitmişti. bense 45 dakika boyunca devre arası konuşmamı planlamıştım. eğer maçı kazanırsak oyuncuların maç sonu ''hocamız devre arasında öyle bir motive etti ki bizi'' tarzı demeçler vermelerini sağlayacaktım. soyunma odasına girince ağır ter kokusu beyin hücrelerime erişmesinden sonra, beynimdeki sınırlı sayıdaki hücrelerin bir çoğunun pert olmasından ötürü olacak ki,45 dakikadır kafamda kurduğum konuşmaya bir türlü yapamadım. ''haydi çıkın iyi oynayın'' diyebildim ancak. 

ikinci yarının başlama vuruşuyla birlikte baskıyı kurduk. sağdan xavi kesti ortayı henry'nin mükemmel vuruşuyla 1-0 öne geçtik. herkes çılgına döndü. yedek kulübesi birden ayağa fırladı. ama ben oldukça soğukkanlılğımdan taviz vermeden gole sevindim. şimdi sıra bir iki ufak el hareketindeydi. kulübeye doğru elimi salladım. 

2 dakika sonra ibrahimovic yanıma geldi. ''hayırdı ibo'' dedim. ''hocam oyuna sokmayacak mısınız? '' dedi. ''ne oyunu ibo'' dedim,''nerenden çıkarttın bunu?'' diye de ekledim. ''golden sonra elinizle hazırlan dediniz ya bana'' dedi. bozuntuya vermedim. ''haklısın ibocum,haydi gir bari,napalım''. bir işi de elime yüzüme bulaştırmasam olmazdı. mecbur henry'i oyundan aldım. çıkarken bana yan yan baktı. ama ben ağır başlı bir teknik direktördüm, oralı olmadım. sanırım yavaş yavaş morinho daha soğukkanlı olacaktım.

derken 89. dakikada beklediğimiz 2. gol gelmişti. ibo atmıştı. maçtan sonra gazteler benim bu değişikliğimden övgüyle bahsedeceklerdi. yine yedek kulübesindeki herkes ayağa fırlamıştı. çılgınlar gibi seviniyordu herkes. benimse içim içimi yiyordu. artık dayanılmaz olmuştu bu soğukkanlı teknik direktör havası. yardımcı antrenör falan da tahrik etmeye başlamıştı beni. gelip sarılmalar,cılgınca bağırmalar. tam bunların neticesinde kendimi takımla birlikte timsah yürüyüşü yaparken bulmuştum. birden kendime geldim. napıyordum lan ben ? 89 dakika sık dişini 90. dakikada timsah yürüyüşünde başı çek. o sırada takıma patladım ''bursaspor musunuz lan siz ? ne timsah yürüyüşü falan ?!!??'' puyol'a döndüm; ''ulan hep senin başının altından çıkıyor de mi lağğn bunlar,kocaman adamsın,utan utan '' dedim. pek s.klemedi. bense yarınki gazete manşetlerindeki timsah yürüyüşündeki kendimi hayal ettim. yedek kulübesinde uyuyan luis aragones olmayı yeğlerdim o an.

4. hakem maçı tam 7 dakika uzattı. ve 90+5 de victor valdesi kalemizden topu çıkarırken gördüm. o an dünya başıma yıkılmıştı. çizdiğim embesil teknik direktör imajına mı yanayım, yoksa giden şampiyonluğa mı ? türkiyede de sergen yalçın başta olmak üzere '' barselonaya kimi koyarsan koy şampiyon yapar'' eleştirileri de işin bonusu olacaktı. güle güle şampiyonluk ve soğukkanlı teknik direktör imajı.

neyse allahtan oyunu maçtan önce save etmiştim de kapatıp yeniden açtım.