19 Şubat 2010 Cuma

Yazıyorum da Noluyo-45


*tamam koskaca emniyet teşkilatısın,ehemniyet senden sorulur,kesin nişancıların olması normal, hemen herkesi tek kurşunla indirebilirsin de karşındaki de koskaca mafya. adamların hiç mi keskin nişancısı, iyi silah kullanan adamı olmaz. sonuçta adamlar o kadar paranın içinde yüzüyorlar. sanki yoldan geçen adamları mafya olarak toplamışlar..

*yukarıda geçen yazıdaki olay ve kişiler tamamen hayal ürünüdür,gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.

*emesende el alışkanlığı sana selam veren birine as yazmak yerine aq yazmak.çok fena.

*el alışkanlığın olduğuna göre küfürbaz bir yapıya sahip olduğumu çok mu belli ettim ?

*geçenlerde vukuatlı nüfus örneği aldım. ve ailemizdeki tek ekşın annemle babamın evlenmesi. o da zaten ben doğmadan olmuş, ben görememişim. ne monoton bir aile yapımız varmış yav.

*uyanır uyanmaz kendini hayatın akışına bırakan insanlara hep imrenmişimdir. gözünü açar ve ortama direk ayak uydurur. sanki az önce horlayan kendisi değilmiş gibi. benimse uyanır uyanmaz tek gözümle dünyaya bakmamdan çift gözümle bakma süresi bile en az yarım saat sürüyor. 

*çocuk yaptıktan sonra evlenmeye karar verdim. evlatlarım dünya gözüyle bir ekşın görsünler. evlatlarım için yapacağım bunu. iyi bir baba olacağım ben.

*bir gece ben küçükken, saat 12yi geçtiğinde annemin yanına gitmişim ve tv izliyordu. normalde ben yatmadan önce yarın akşam yazan fragman artık bu akşam diye yazıyordu. onu görünce feleğim şaşmıs,devrelerim yanmıştı.

*eğer askerden bir arkadaşınız yeni geldiyse ve bir türlü susmak bilmiyorsa ona ‘’senin askerlik de ne çabuk bitti yahu ’’ diyin. anında morali bozuluyor ve susuyor. 15 ay lan nasıl çabuk geçer diye düşünüyo. ama askerden yeni gelmiş, cinnet geçirip kötü şeyler de yapabilir. garanti veremem. ama yine de denemekte fayda olduğunu düşünmekteyim. 

*neden mp3’te ‘’m’’ ve ‘’p’’ İngilizce telafuz edilirken ‘’3’’ bildiğimiz 3 gibi okunuyor. empiüç şeklinde yani. madem İngilizce başladın ingilizce bitir yahu. veya hepsini türkçe oku. 

*birine mesaj(sms) çekerken sıkılamıyorum,sıkılsam da belli edemiyorum. neden mi derseniz?? ‘’ı’’ yazamadığımdan. 

*valla direk sizi aşağıladım. bunlar anlamaz açıklama yapayım diye. ama arada anlamayan 1-2 kişi vardır onlar için açıkladımi, espiri boşa gitmesin diye.

*bir şey yoktur, varsa da bilemeyiz, bilsek de başkasına aktaramayız gibi oldu. buradan aslında çok önemli bir mesaj çıkıyor. felsefeyle mizah aslında birbirine benziyor. ikisinde de bazen çok saçmalıyorsun. saçmalaksa konu ben gayet başarılıyımdır. lan belki ben bundan önceki hayatımda yunanistan da bir filozoftum. demek ki soyadımdaki ege oradan geliyormuş. vay anasını. 

*empitiriimle müzik dinliyim biraz. 

*ilk ofsaytı bulan insan ne çile çekmiştir garibim ya. şimdi bile örneği olduğu halde anlatamıyorsun insanlara, o zaman örnekte yok. kesin o adamın, adam bulmuştur herhalde ofsaytı, bir kadının buna kafa yoracağını sanmıyorum, bir gecede ya saçları beyazlamıştır sinirden stresten, ya da kesin saçları dökülmüştür. saçla ilgili bir sıkıntısı olduğu kesin bence.

* yazıyorum da noluyo sorusuna, ''yazıyorsun da kralsın be abi'' diyen insan seni en çok seviyorum, ''bi bok olmuyo'' diyen insan, seni de seviyorum ama az. herkesleri seviyorum ben. 

*mepeüçte çok komik oluyor ama ya.

*yolda az tanıdık biriyle karşılaşmaktan daha kötü bir şey daha varmış. az tanıdık ama çok konuşan biriyle karşılaşmak. bu insanlar yüzünden aslında çok başarılı bir katil olabildiğimin farkına vardım. onları susturmak için kafamda acımasız pilanlar kuruyorum. yahu susmuyorlar be bir türlü. insan sadece kafa sallamamdan da mı anlamaz sıkıldığımı. 

*sanırım bu haftalık bu kadar.

12 Şubat 2010 Cuma

yazıyorum da noluyo-44


*farkettim de hiç bir yazıma selam sabah vermeden bodoslama daldığımı farkettim. evet farkettimi farkettim. bu saçma girişten sonra herkese selam olsun o zaman.

*gugul çeviriyle dalga geçmek çok eğlenceli. veya o bizle dalga geçiyor kestiremedim. bir şey yazıyorum ingilizceye çevir diyorum,sonra o ingilizceye çevirdiğini tekrar türkçeye çevir diyorum,ilk yazdığımdan alakasız bir şey çıkıyor ortaya. resmen kafaya alıyor beni şerefsiz gugul. sonra ben altta kalır mıyım,yazıyorum bir şey,çevir ingilizceye. hop oradan bir fransızca,ardına patlat bir flemenkçe. bitti mi sandın lan gugul çeviri,asıl işkence şimdi başlıyor. çevir sen onu bir arapçaya. nevrin bir güzel dönsün. arapçadan sonra patlat bir çince. o en son yazdığımı türkçe alayım. noldu ? betin benzin attı gugul çeviri.

*ben her yerde şubesi olan tek büfenin samimiyetine inanmam arkadaş.

*aklıma bir şey takıldı benim. şimdi elin gevurunda kocaman bir kalça görünce ''off pakete bak amuna koyam'' oluyor, ama gel gör ki bizim türk kızlarında olunca kıza ''koca g.tlü ayşe'' muamelesi yapılıyor. inanın o ayşe adına çok üzülüyorum. zavallı kızcaaz.

*iett'de 20 yaşında ''ay midem bulanıyor diye'' ters koltukta gidemeyen adam,40'ında ters koltukta giderse ölür falan he ?

*otobüs demişken hani kart gösterip beleş biniyorlar ya,acayip havalı lan o. sanki efbiay acanı şerefsiz,öyle bir edayla gösteriyor ki kartı belki ondan çok havalı geliyor bana.

*giysi mağzalarının etrafa müzik dinlettirme misyonu nereden geliyor acaayip bir merak içersindeyim.

*ileride belki ünlü olurum diye acayip kötü bir hayat sürmeyi elimden geldiğince çabalıyorum. vasat bir öğrencilik,b.ktan bir aşk hayatı,parasızlık. ama eğer ilerde ünlü münlü olamazsam bir yerime kaçacak bu hayat ama risk budur.

*risk budur diye boş yazı yazacam size,ne tepki alacağımı çok merak ediyorum. ama o çocuk yapsa hoşunuza giderdi de mi ?

*yıllar evel ben küçükken televizyonda her küçük çocuk gibi gelişimimi sağlayacak yararlı programlar izliyordum. yanımda da komşunun bir kızı vardı. programda da resimler gösteriyor stüdyodaki ve biz ekran başındaki izliyecilerin bunu bilmesini isteniyordu. ekrana bir köpek balığı resmi çıkmıştı. yanımdaki kıza hava atmak maksadında ''ben biliyom bunu'' dedim,'' dog fish cevabı''. ve gururlu bir şekilde arkama yaslandım. sanırım o gün gelecekteki aşk hayatımın kaderini belirlemiştim.

*ama yanıltmaca soruymuş lan şimdi düşündüm de.

*o değil de 35 buçuk yaşındayım cevabını veren biri gördüm ya,hiç olmazsa rezillik sırasında en azından altımda birinin olduğunu görmek güzel.

*yeryüzeyinde bir şey ne kadar azsa o kadar kıymetli değil mi ? şimdi sorarım sizlere,kızıl öteli cep telefonum neden 5 para etmiyor o zaman ? hanginizin cep telefonunda var kızıl ötesi fonksiyonu he ?

*bu mantıkla yola çıkarak ingilizce öğrenmemeye de karar verdim,herkes ingilizce biliyor. benim bir farkım olsun.

*biz bir yanlış yaptık mı,onu silip kompile baştan yapan bir nesiliz. nereden mi anladım,msnde bir harfi yanlış yazdık mı,orayı düzeltmek yerine,kompile silip yeniden yazıyoruz.

*msn demişken benim msnim küçük türkiye sanki. her cinsten insan var. en tikisinden en ağır abisine,en milliyetçisinden en solcusuna,en gslisinden en fenerlisine. gerçi çoğunu tanımıyorum ama iyi insanlardır herhalde.

*bitti ki. hemi de 14 şubat ile ilgili hiçbir şey yazmadan.

5 Şubat 2010 Cuma

yazıyorum da noluyo-43-mini hikaye


herkes dağınık bir şekilde oturmuş,sessizce öğretmen kürsüsüne benzeyen şeyin arkasında konuşan konuşmacıyı dinliyordu. setlerdeki zorluklardan,çalışma saatlerinin fazlalığından ve bunun gibi şeylerden bahsediyor,her nefes alma aralığındaysa konuşma sırasında sessizce dinlemeci olan ama en ufak bir boşlukta konuşmaya dahil olan abla atlıyor,bir iki kelime de o söylüyor,bu şekilde devam ediyordu toplantı.o sırada da üniversitedeki gibi basit bir sistemle bir kağıt ortada dolaşıyor ve gelenler isim,soyisim yazıp en şahşalı imzalarını atıyorlardı. biliyordum o kağıt er ya da geç bana da gelecek ve imza atmadan nasıl sıyrılacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. çünkü ben bir yabancıydım.konuşan konuşmacı en nihayetinde sözü bitirmiş ve orada olanların fikirlerini alıyordu.o herşeye atlayan abla kaldığı yerden devam ediyor,biri söz alınca sanki göbekleri beraber kesilmiş gibi bir ahenkle ona eşlik ediyordu. sanırım herkeslen göbeği bir kesilmişti. o sırada bukete göz ucuylan baktım. olaya oldukça hakimdi. sanki o da benim gibi bir yabancı değil,buranın bir yerlisi gibi davranıyordu. yüzündeyse ”hay amuna koyam,neden kağıt kalem getirmedim,ne güzel not alırdım” gibisinden bir ifade vardı. toplantı bitmiş,kararlar alınmış,herkesin yüzünde mutlu bir ifade vardı. ben de imza atmaktan ”ben alttan alıyorum” diyip yırtamayacağımı anlayınca sahte bir isim,soyisimle imza atıp,”acaba başıma bir iş gelir mi lan” düşünçesiyle yanıp tutuşuyordum.

buket bana ”iyi oldu geldiğimiz,amma şey öğrendik değil mi? ” diye sordu. bense o sırada nokya 3310′uma bakıp içerde geçirdiğim süreyi hesap etmeklen meşguldüm. tam tamına 2 buçuk saattir içerdeydik. üniversitede hep sınavlara güzel bir asistan girmesini dilerdim.

devamı;
http://aysberg.org/2010/02/yaziyorum-da-noluyo-43-mini-hikaye/